Saturday, November 27, 2010

Kollama dizisinin Yiğit Komiser'i Ticarete Atıldı

Resim

“Kollama” adlı dizide başrol oynayan Yiğit Komiser yani Orhan Bıyıklı ve kardeşleri önceki gün Mehmet Ali Paşa Mahallesi’nde pastane açtı.
“Altınoluk Pastanesi” törenle hizmete açıldı. Aslen İzmit Bekirpaşalı olan ve STV’de yayınlanan “Kollama” adlı dizinin “Yiğit Komiser” lakaplı başrol oyuncusu Orhan Bıyıklı ile kardeşleri İbrahim Bıyıklı ve İsmail Bıyıklı önceki gün Mehmet Ali Paşa Mahallesi Adnan Menderes Bulvarı No: 117 adresinde yeni pastane dükkanlarını törenle hizmete açtı.

İLGİ BÜYÜKTÜ
Altınoluk Pastanesi’nin açılışına ilgi büyüktü. Açılışa; Başiskele Kaymakamı Selami Aydın, eski MHP Milletvekili Kemal Köse, SP İzmit İlçe Başkanı Mustafa Can, Kollama dizisinde Pikeas karakterinde oynayan Hüseyin Köroğlu, oyuncu Cemal Toktaş, STV yöneticileri, sevilen oyuncuların yakın çevresi ile hayranları yoğun ilgi gösterdi. Açılış sonrası Orhan Bıyıklı ve Hüseyin Köroğlu’nun hayranları sık sık fotoğraf çektirdi. Açılış öncesi kısa bir konuşma yapan protokol üyeleri iş yeri sahiplerine iyi dilek ve temennilerini ilettiler. Açılışı Kaymakam Aydın, Kemal Köse, STV yöneticilerinden Ahmet Kul ve Orhan Bıyıklı’nın yaptığı Altınoluk Pastanesi dualarla açıldı. 5 personelin çalıştığı pastanede yaş ve kuru pastanın yanı sıra pide, börek ve poğaça çeşitleri de yer alıyor.

Kollama dizisinin Yiğit Komiser'i Ticarete Atıldı

Kollama dizisinin 'Yiğit Komiser'i Orhan Bıyıklı, Kocaeli şehir merkezinde açtığı pastane ile ticarete atıldı. Bıyıklı, oyunculuk hayatında olduğu gibi ticaret hayatında da başarılı olacağına inandığını söyledi.


Kollama dizisinde oynadığı 'Yiğit Komiser' karakteri ile hızlı bir yükseliş gösteren Orhan Bıyıklı, ticaret hayatına atılarak, şehir merkezinde 'Altınoluk Pastanesi' adlı işyerini dualarla hizmete açtı. Açılış töreninde Kollama dizisinde Pikeas karakterinde oynayan Hüseyin Köroğlu, oyuncu Cemal Toktaş, STV yöneticileri ile sevilen oyuncular hazır bulundu. Oyunculara hayranları yoğun ilgi gösterdi. Açılış sonrası Orhan Bıyıklı ve Hüseyin Köroğlu'nun hayranları fotoğraf çektirdi.


Öğrencilik yıllarında ticaretle uğraştığını ifade eden Bıyıklı, ticaret hayatını bildiğini ve başarılı olacağını düşündüğünü kaydetti. Dizi çekimlerinden dolayı işyerinde fazla duramayacağından dolayı pastaneyi ağabeylerinin işleteceğini dile getiren Bıyıklı, "Oyunculuk dışında ticaretle uğraşmak istiyordum. Nasip oldu işyerini açtık. Ağabeylerim sağ olsun bana destek oldular. Dizi çekimlerinin yoğunluğundan dolayı işyerinde olamayacağım ama ağabeylerim idare edecekler. Tüm sevenlerimizi pastaneye bekliyorum." şeklinde konuştu.
(CİHAN)



Resim

Thursday, November 18, 2010

Murat Yeni (Maceracı) Ropörtajı



“İnsanın hayali olmalı; ama bu, Rabbimin yaratacağını bilmekten daha ileri bir hayal olmamalı.”

Resim

Samimiyetiyle gönülleri fetheden Maceracı Ağabeyimiz ile günler öncesinden görüştük bir söyleşi yapmak adına. Ve memnuniyetle kabul edeceğini söyleyince günü kararlaştırıp yola düştük. Samanyolu Fanları’nın programlara karşı yeterli ilgiyi göstermediğini düşünüyor Maceracı Ağabeyimiz. “Bunu değiştirmek gerçek ‘Samanyolu’ Fanları’nın elinde” diyen Sevgili Murat Yeni Ağabeyimiz ile başbaşa bırakıyoruz sizleri...

Samanyolu Fanları: Murat Yeni’yi sizin ağzınızdan tanıyabilir miyiz?

Murat Yeni: 1975 doğumluyum, evliyim. Rabbim bağışlarsa bir tane evladım, kız çocuğum var. İsmi Nedret Şevval. 17 yıldır radyo ve televizyon programcılığına devam ediyorum. İlk olarak Kanal A televizyonunda başladım. Sonra Işık Tv, ardından Samanyolu Televizyonu oldu. Muhtelif radyolarda çalıştım, daha sonra Dünya Radyo dönemi oldu. Tabiî herkesin bildiği Maceracı programı ile insanların karşısına çıktım. Bir ara dünyaya açıldık, sonra tekrar Anadolu’da devam etme kararı aldık. Yeni sezonda Anadolu’dayız inşallah.

Samanyolu Fanları: Samanyolu Televizyonu ile nasıl tanıştınız?

Murat Yeni: Samanyolu ile tanışmama kameraman kardeşlerim vesile oldu. Malatya’da bir gün Işık Tv’de canlı yayın yaparken Samanyolu Tv’den canlı yayın aracı kiralanmıştı. Bakıp demiştim ki içimden, bunlar ne havalı, ne tuhaf tipler… “İyi ki bir ulusal kanalda çalışıyorsunuz!” demiştim. Sonra sanki benim yirmi yıldır beraber çalıştığım arkadaşlarım gibi yayın yapmaya başladık o anda. Sahiplendiler. Sonra akşam buluştuk otelde. Beni Samanyolu Televizyonu’na davet ettiler. O zamanlar açıkçası benim hiçbir şeyle ilgili bilgim yoktu. Güzel insanların bir arada bulunduğu ortamları bilmiyordum. “Ben oraya gelmem, orası bana göre bir yer değil!” dedim. Hiç unutmuyorum, dedim ki, “Orada uçuşan tipler vardır sakallı cübbeli.” Çok üzülürüm her zaman o ifadeyi kullandığım için ama Rabbim affetsin. O anda o kadar biliyorduk. İnsan ancak bildiği kadar vardır. Sonrasında “Olur mu ya, bize bak.” dediler. Baktım, “Ya siz bizim arkadaşlar gibisiniz, arada hiçbir fark yok. Benim arkadaşım neyse siz de osunuz. Bizden bir farkınız yok.” dedim. Sonra gittim, gerçekten içeri girer girmez bambaşka bir hava vardı. Samanyolu Televizyonu’na gidenler beni çok rahat anlayacaklardır, kapıdan içeri girdiğiniz andan itibaren sanki farklı bir iklimin içine giriyorsunuz, farklı bir hava oluyor. Ama beni çok etkilemiş olacak ki, şu an 2010 yılındayız ve yine buradayız. Üç yıl bir TRT aram oldu. Canlı yayınlarda da hep söylüyorum, hayatımın en kötü günleriydi. Sebebi TRT’nin kötü olması mı? Hayır. Benim Samanyolu Tv’den ayrılmam en büyük eziyetti bana. Rabbime çok dua ettim burada olabilmek için, burada çalışabilmek için, buradaki havayı soluyabilmek için, buradaki insanları görebilmek için. Dualarım kabul oldu. Tabiî burada kadrolu olarak çalışmak çok önemlidir. O zaman kendinizi hizmetin bekçisi olarak görüyorsunuz. Onun da tescillendiğinin bir ifadesi bu, o kadar güzel bir şey ki… Onlar isterse beni çaycı kadrosunda çalıştırsınlar, isterse yerleri temizleyeyim, isterse orayı bekleyen kardeşler gibi bekleyeyim… Ama Allah beni bu kapıdan ayırmasın. Hep böyle dua ettim. Öyle anlatılmaz bir duygu… Allah’a şükür.

Samanyolu Fanları: Sunuculuğa nasıl başladınız, hayaliniz miydi?

Murat Yeni: Hiçbir zaman benim hayalim olmadı. Eskiden nâmüspet bir hayat yaşarken benim hayallerim yoktu. Sadece -şimdi çok daha iyi anladığım -dünya işleri; bir yerlere gideyim, oturayım, şuna buna bakayım, orada gezeyim, burada tozayım gibi düşünceler… Tamamıyla amaçsız bir hayatım vardı. Bu amaçsız hayat 24-25 yaşlarına kadar devam etti. Mankenlik yaptım, menajerlik yaptım, aklınıza ne geliyorsa yaptım ama Rabbim çok başarılı olabileceğim halde hiçbirinde beni muvaffak kılmadı. Hep de üzüldüm neden olmadı, neden onda da başarısız oldum, neden bunda da başarısız oldum… Şimdi çok daha iyi anlıyorum ki benim yerim zaten belliymiş. Rabbim hazırlamış, onu bekletiyormuş. Hakeza, bence hayal edilmeli. İnsanın hayali olmalı; ama bu, Rabbimin yaratacağını bilmekten daha ileri bir hayal olmamalı. Yani sen ne düşünürsen düşün, ne yaparsan yap, ne hissedersen hisset, onu yaratan Rabbim. Bu duyguyla hareket etmeli. Hayalin ölçüsünü de ona göre belirlemeli. Çok uçuk hayallerim olmadı, hizmete girdikten ve tanıdıktan sonra zaten hiç hayalim olmadı. Hizmette düşünmemeyi öğrendim -düşünmemek derken yanlış anlaşılmasın, okumamak, araştırmamak anlamında değil bu- Düşünmemektense uygulamak, büyük akıllara uyup, büyük akıllara tâbi olup onların sözlerini yerine getirmenin, onların gösterdikleri hedefe ulaşmak için mücadele etmenin çok daha doğru olduğuna inanıyorum. Şimdi ve bundan sonraki hayatımda Rabbim ömür verirse büyüklerim, ağabeylerim benden bir şey yapmamı isteyecek ve ben bundan sonra yapacağım. Gerek kendime ait bir fikrim, kendime ait bir hayatım Allah’ın izniyle olmayacak. Ben kendimi hizmete adamak istiyorum, adanmış bir ruh olmak istiyorum. Ama altını çiziyorum, bu kendimi geliştirmeme anlamında değil. Eğer kendimi geliştireceksem Allah rızası için geliştireceğim, hizmetim için geliştireceğim, yani hizmete bir katkım olur mu kaygısıyla kendime vakit ayıracağım, onun dışındaki tüm vakti Allah rızası için koşturan insanların söylediklerini yapmaya ayıracağım inşallah. Bugün televizyon olur, televizyonda bir program olur, amenna, orada devam ederiz. Yarın kamera arkası olur, sonraki gün Uganda’da olur, Tanzanya’da olur, Etiyopya’da olur. Bir okul idareciliği olur -öğretmenlik asla yapamam- ya da bir belletmenlik olur, yurt müdürlüğü olur, bir dersanede idarecilik olur… Yani sonuç itibariyle verilen görevi yapmak, Allah rızası için budur. Bütün arkadaşlarıma tavsiyem de odur. Hizmet etmenin ana kriteri çabalamak değildir. Zaten zamanında birileri senin için çabalamış… Sen onların söylediklerini yap, onların dediklerine uy. İnan, kendi çabalamandan çok daha fazla başarı yakalarsın diye Murat Ağabeylerinden ufak bir nasihat, öğüt diyelim…

Samanyolu Fanları: Sunuculukla alâkalı neler tavsiye edersiniz?

Murat Yeni: Bir kere okumak… Yani her şeyin başı eğitim, eğitim şart. Zaten hizmet kurumlarının büyüğümüz tarafından vesile olunarak başlatılmasındaki ana düşünce de eğitimdir. Okumadan bir şey olmaz, okumadan bir şey yapamazsınız. Okuduktan sonra ilmini Allah rızası için nasıl kullanırsın onun hesabını yapacaksın. Sonrasında, televizyonumuzun her zaman yetenekli, kalifiye elemana ihtiyacı var. Yani bizim başkalarına ihtiyacımız olmamalı. Biz bize yeteriz. Bunun için kardeşlerimize radyo-televizyonu şiddetle tavsiye ediyorum. Radyo-televizyon okusunlar, gazetecilik okusunlar, basın-yayın okusunlar. On bin kişi dahi olsa bizim istihdam edecek kurumlarımız inşallah var ve açılmaya da devam ediyor. Rahat olsunlar, bizi başkalarına muhtaç etmesinler Allah’ın izniyle. Bizim kendi yıldızlarımız olsun, kendi kardeşlerimiz olsun, kendi içimizden çıksın. Bakın Maceracı nasıl tanındı? Maceracı’yı insanlar nasıl sevdi? Samanyolu Tv’den sevdi. Demek ki Samanyolu Tv’den de tanınmış herkesin sevebileceği insanlar çıkabiliyor. Buna birçok örnek var; mesela sevgili Saim (Orhan)… Yani kendi içimizden insanlar çıkartalım. Başka insanlar da bunları sevsin, biz de onları sevelim. Önemli olan, çalışmak çabalamak inşallah…

Samanyolu Fanları: Biz Maceracı’yı yandan sepetli motoruyla Anadolu’yu karış karış gezen, gönülleri fetheden bir seyyah olarak tanıdık. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Murat Yeni: Maceracı sadece o değil. Maceracı aynı zamanda yaklaşık 400’ü aşkındır gösteri yapan, “En Sevgiliye” adlı -‘stand-up’ demiyorum- yapmış olduğu gösterisiyle yarım saat güldüren ama asıl son 45 dakika Allah dostu insanlarla buluşturmaya vesile olup aynı zamanda insanları ağlatan da bir insan Maceracı. Maceracı bir kere kendi içinde kesinlikle çok gülen birisi değil, hep dua eden birisi, duygusal bir insan. Mesela yirmi gündür nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde bazı sosyal paylaşım sitelerine girdim. Kafalarında soru işareti oluyormuş insanların. Rahat olsunlar, gerçekten benim. Mesele şu; benim oraya girmemdeki tek sebep, orada ‘Allah’ kelamının olduğunu gördüm, çok şaşırdım ve “ona bir katkım olur mu, o insanların Allah ile buluşmasına bir katkım olur mu” düşüncesiydi. Bir de sevenlerim kim onu görmek istiyorum. Bu programı seven, Maceracı’yı sevenler kim onu görmek istiyorum. Maceracı hayatına devam eden bir insan… Maceracı yalnızca güldüren değil, ağlatan, düşündüren de bir insan. Çok yakında ‘İbret’ adlı bir kitabım çıkıyor. Sadece benim hayatım. Az önce de anlattım zaten, hayatımdaki olumsuzlukları, karanlıkları. O karanlıkları görüp ibret alsınlar diye tüm açıklığıyla kendi hayatımı kaleme aldım. NT Mağazaları’nda bulabilirler. Bunu yapmamdaki amaç da yine örnek olmaktı. Kitabımı okuduklarında benim aslında Samanyolu ekranlarına çıkabilmekten çok uzak bir hayatım olduğunu anlayacaklar. Nasıl oldu, işte onun cevabı İbret’te. İbret alırlar diye dua ediyorum.

Samanyolu Fanları: Sitemizi takip ediyor musunuz, ediyorsanız nasıl buluyorsunuz?

Murat Yeni: Ben zaten hep takip ediyorum Samanyolu Fanları’nı. Yalnız şöyle bir durum var, Samanyolu Fanları’nın bir kısmı çok dizici. Bence çok hoş bir şey değil bu, Samanyolu Tv’ci olunması lazım. Samanyolu Tv’de sadece diziler yok. Sadece dizi varmış gibi; sadece Tek Türkiye, Kollama varmış gibi davranılmamalı. Bir kere gerçek Samanyolu sever ayırım yapmamalı. Mümkün olduğunca hepsini izlemeli, yorumlarını yapmalı. Eleştiriyse eleştiri, güzel sözse güzel söz; bunu söylemeli ama o yol Samanyolu’na dönüştürülmeli. Yani her zerresi sizi ilgilendirmeli. İşte bu yaptığınız çok güzel. Benle röportaj yapın, Saim’le (Orhan) röportaj yapın, diğer programcılarla röportaj yapın… Ve insanları bir şekilde Samanyolu’nun tamamına yönlendirin çünkü internet çok önemli bir malzeme.

Samanyolu Fanları: Son olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Dualarınızı bekliyoruz Murat Ağabey…

Murat Yeni: Estağfirullah kardeşim, dualar müşterektir. Asıl ben teşekkür ederim.

Muhabirimiz beyazinci’ye teşekkür ediyoruz.

Sayfaya gitmek istiyorsan tıkla..

Kemal Gülen Röportajı



Kemal Gülen Röportajı

“Zaman zaman http://www.samanyolufanlari.com’u ziyaret ediyorum. Başarılı çalışmalarınızı alkışlıyor, sizler gibi dostlarımız olduğu için şükrediyorum…”

Değerli ağabeyimiz Kemal Gülen ile iletişime geçip http://www.samanyolufanlari.com’dan olduğumuzu ve müsait bir zamanda kendisiyle röportaj yapmak istediğimizi beyan ediyoruz. Röportaj tarihiyle beraber bize geri dönüyor Kemal Ağabey. Kararlaştırılan gün, tam saatinde Samanyolu Televizyonu’nda olabilmek için sabahın yedisinde yola çıkıyoruz. Malum İstanbul trafiği yüzünden görüşmeye kırk dakika kala biz hâlâ yollardayız. Haftanın ilk iş gününün ve yağmurun felç ettiği trafikle cedelleşiyoruz tabiri caizse. Son yarım saat kala Samanyolu Televizyonu’nu arayarak trafik nedeniyle on beş - yirmi dakika gecikeceğimizi bildiriyoruz. Henüz Kemal Ağabey’in de gelmediğini, gelince haberdar edeceklerini söylüyorlar. Kanala yaklaştığımızda tekrar arıyoruz ve Kemal Ağabey’in gelip gelmediğini öğreniyoruz. Kemal Ağabey gelmiş ve kayıttaymış.

Kanala vardığımızda güvenlik görevlisi ağabey yaklaşıyor ve “Buyurun, kime bakmıştınız?” diyor. Biz de “Kemal Gülen Ağabey ile görüşmemiz vardı. Samanyolu Fanları’ndan.” diyoruz. Ağabey bizi içeri alıyor. Danışmadan bilgi alarak bekleme salonuna geçiyoruz. On dakika sonra Radyolar Sorumlusu olan ağabey, “Siz fanlarımız olmalısınız…” diyerek yanımıza geliyor ve Kemal Ağabey’in odasına çıkıyoruz. Kemal Ağabey gelene kadar Erkan Ağabey ile sohbet ediyoruz. http://www.samanyolufanlari.com gibi büyük bir aileye sahip oldukları için mutlu olduklarını söylüyorlar. Ve Kemal Ağabey geliyor, biraz sohbetten sonra söyleşimize geçiyoruz. Buyurun, sizleri kahve tadındaki söyleşimizle başbaşa bırakalım…

Samanyolu Fanları: Öncelikle teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bir soruyla başlayalım, Kemal Gülen kimdir, sizin ağzınızdan dinlesek…

Kemal Gülen: Kemal Gülen’in kim olduğu çok önemli değil aslında. Kemal Gülen de garip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin garip, basit bir vatandaşıdır. Erzurum doğumludur. İlkokulu Erzurum'da, ortaokul ve liseyi İzmir'de okudum. Sonra üniversite için İstanbul’a geldim. 1987 - 1988’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Fakülteyi biraz gecikmeli bitirdim. O yıldan bu yıla doksanlı yıllardan beri İstanbul'dayım. Televizyonun açılış gününden itibaren televizyon ekibindenim. Eğitim sürecim televizyon üzerine olmadı. Daha sonra…

Samanyolu Fanları: Nasıl bir geçiş oldu hukuktan televizyon dünyasına, zorlandınız mı?

Kemal Gülen: O zamanlı yıllar doksanlarda tek televizyon vardı zaten. 91 - 92’lerde özel televizyonlar açılmaya başlandı. Yasası da yoktu, yasal mevzuat da müsait değildi. Buna rağmen Turgut Özal'ın getirdiği açılım süreci, iletişimdeki yenilikler, Avrupa'ya yönelik bir Türkiye olması, telefon santralimizden işte internet bağlantımıza kadar yavaş yavaş ilerleme eğilimi Türk televizyonculuğunu da patlattı. Kanunlar müsait değildi. Fakat televizyonlar onlara rağmen kuruldu. Samanyolu Televizyonu da böyle bir dönemde kuruldu. Kurulduğu yerdeki karşıda Fırat Kültür Merkezi’nin (FKM) fuaye bölümlerinde ilk günlerini orada geçirdi. O dönemde ben de FKM'de çalışıyordum. Bir taraftan okuyordum, bir taraftan FKM'de çalışıyordum. Televizyon da orda kurulunca muhtemelen FKM ile bir anlaşma sağladı televizyon yöneticileri ilk üç beş ayını falan orada geçirdi. Muhtemelen bende de bir ışık gördü televizyoncular. Pek insan yoktu televizyon dünyasından. TRT'den çok kıymetli insanlar vardı. Çok yüksek meblağlarla diğer televizyonlar transfer etmeye başladılar. Sonra o televizyonu karınca kararınca kendince bir personel politikası güttü. Ben de o vesileyle televizyonda başlamış oldum. Bir iki programa sunucu gönderdiler, bir iki program metin yazarlığı verdiler.

Samanyolu Fanları: Muhabirlik yapmışsınız?

Kemal Gülen: Evet, ilk dönemler haber merkezinde başladım zaten. Sonra “Aa, sen bu işe yatkınsın galiba yapabilirsin” falan dediler, ben de baktım sevdim bu mesleği. Sevince meslekte kaldım. İşte o gün bugün ben hâlâ seviyorum bu mesleği. Bizim meslek sadece mesleği yapanın mesleği sevmesiyle başarılı olunabilecek bir meslek değil, muhatap kitlesinin de mesleğin erbabını sevmesi lazım. Bu kalem erbabıysa, yazarsa okuyucusunun oluşması lazım; programcıysa, sunucuysa seyircisinin oluşması lazım ve çürük diş muamelesi yapılmaması lazım. Hiç şu kadar sene içerisinde de sağolsun, seyirci mütehammil. Beni ne ekrandan ne yaptığım programlardan dolayı bir çürük diş muamelesine tabi tuttular. Böyle karşılıklı bir asgari müştereklerde buluşmanın hazzı ve lezzetiyle ve bereketiyle devam ediyoruz.

Samanyolu Fanları: İnşallah devam edersiniz temennimiz.

Kemal Gülen: İnşallah.

Samanyolu Fanları: Samanyolu Haber Televizyonu sürekli yükseliyor. Bunu neye borçlu?

Kemal Gülen: Samanyolu Haber Merkezi’ydi 2005’e kadar. Sonra Samanyolu Haber Televizyonu oldu. 93’ten 2005’e kadar haber merkezinin belli kaideleri vardı, prensipleri vardı. Ve hâlâ o kaideler üzerinde duruyor. Belki yükselen bir değer olması… İnşallah hiç düşmez hem insanların gönlündeki sevgisi, hem de reytingi düşmez… Hep bunun yükselmesinin altında o temel insana verdiği değer, ahlaklı yayıncılık anlayışı, faydalı yayıncılık anlayışı, insanı merkeze koyan, insanın onurunu merkeze koyan, aileyi merkeze koyan, ahlakı merkeze koyan, eğitimi merkeze koyan ve günün şartlarına uygun bir aile modeli… Hem modern bir dünyaya açılsın, teknolojiyle hem dem olsun, uçağa binsin, bilgisayar kullansın, cep telefonu kullansın, iyi saatler taksın, hem de tarihten gelen o süruru, o ahlaki değerleri muhafaza etsin. Aranan insan modeli bu. Bu insan modelini ararken, bu aile modelini ararken, bu işçi, bu memur modelini ararken böyle bir kanal ortaya çıktı. Başarısını biraz oradan görüyorum ve buradan taviz vermeyerek… Dün bir şeyler söylüyordu, bugün aksini söylüyor değil. Dün ne söylüyorsa, temel olarak anne baba hakkı, öğrenci hakkı, öğretmene muhabbet… Ve bunu dizilerinde, bunu haber programlarında, bunu kuşak programlarında devamlı beslemeye çalıştı. Yani stüdyoya getirdikten sonra “Aman ha kavga etmeyin!” demedi. Stüdyoya gelen insanlar da mümkün mertebe kavgadan uzaktı.

Samanyolu Fanları: Doğrularına her zaman sahip çıktı diyebiliriz…

Kemal Gülen: Aynen, doğrularına sahip çıktı. Televizyonun doğruları da milletin bin yıllık, bin beş yüzyıllık oluşturduğunu ilmikten süzerek, geçirerek oluşturduğu doğrular.

Samanyolu Fanları: Ahlaki çöküşü engellemeye çalışıyor dizleriyle, programlarıyla…

Kemal Gülen: Evet, Türkiye'nin böyle bir sıkıntısı var; bütün dünyanın böyle bir sıkıntısı var. Yani evet teknoloji iyi bir şey, bir taraftan da insan olmanın onuru ahlaklı yaşamaya bağlı. Aile içinde ahlak, komşuluk ilişkilerinde ahlak, iş yerinde ahlak, güzel ahlak, yardımlaşma… Bunu korumaya, bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Hatta insanların ihtiyacı olduğu hâlde söylemekten biraz uzak durduğu bir beklenti bu. Hiçbir ihtiyar karşıdan karşıya geçerken aman kimse benimle ilgilenmesin, gençler hâlini tavrını bozmasın demez. İnsan da hâliyle der ki “Ya birisi bana yardım etsin, ben ihtiyarladım artık geçemiyorum ne kadar duyarsız tipler var canım etrafımızda da…” İşte o duyarsızlaşan duyguları tekrar canlandırmak, o sinir uçlarına elektrik vermek, onları harekete geçirmek, ölü hücreleri, ölü insanları, ölü ruhları harekete geçirmek ve mevcut ruhların hayatiyetini sürdürebilmek… Böyle bir geniş misyonu var. Ve her yaptığı çalışmada bu misyonu ortaya koymaya çalışıyor.

Samanyolu Fanları: Buna binaen Türkçe Olimpiyatları giderek büyüyor. Nasıl gelişti bu? Artık Türkçe her yer de, iyi ki de her yerde. İnşallah böyle devam eder.

Kemal Gülen: Ya ben birkaç sene öncesine kadar sadece seyirciydim Türkçe Olimpiyatları’nda.

Samanyolu Fanları: Sunucuydunuz?

Kemal Gülen: Evet. Altıncısında, yedincisinde ve sekizincisinde benim gibi bir adama da böyle bir vazife düştü.

Samanyolu Fanları: Estagfirullah.

Kemal Gülen: Türkçe’yi o kadar güzel kullanan insanlarımız var aslında. Hem güzel Türkçe konuşan, hem Türkçe’yi güzel konuşan… Aradaki nüansa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlara rağmen sağ olsunlar Türkçe Olimpiyatları yöneticileri bana teklif getirdiler ben de seve seve kabul ettim. Zaten televizyonumuzun bireysel olarak benim hedefimde idealimde hem güzel bir Türkçe konuşmak hem öyle insanların arasında bulunmak, güzel Türkçe ya da Türkçe’yi güzel kullanmak bir medeniyet işi. Bana 1800'lü yıllardan 1500'lü yıllardan bugüne bir şeyler taşıyabilmek… Ve benim onları anlayabilmem, kavramlar üzerinden onu anlayabilmem, unutmamam. Kelimelerde ufak tefek değişiklikler olsa bile Türkçe sadece kelimelerden ibaret bir şey değil. Bir mimik bile Türkçedir, anlamlandırılabilir. Bir reverans, bir bakış.

Samanyolu Fanları: Atalay Demirci Ağabey, gösterisinde buna çok güzel değinmişti. İnsanların hareketleriyle nasıl bir şeyler anlattığını ve saire… Gerçekten çok doğru.

Kemal Gülen: Öyle, mesela el öpmek Türkçe bir şeydir. Müslüman dünyada el öpme alışkanlığı yoktur. Bu bizim Müslüman olduğumuz için kazandığımız bir alışkanlık değildir. Bunu Anadolu topraklarında bezemişiz. Büyüğe karşı saygıyı nasıl ifade edebiliriz? El öperek ifade edebiliriz. Şimdi siz bunu, el öpmeyi bir Tanzanyalı siyahi üzüm gibi saçları olan kardeşim gelip öğretmeninin annesinin elini öpüyorsa bu şimdi bir Türkçe konuşmaktır. Öbür taraftan mevcut dili güzel konuşabilmek, eğmeden bükmeden, harfleri yutmadan, muhatabın kulağını kirletmeden, kulağından gönlüne kir akıtmadan güzel konuşabilmek… Sağolsun olimpiyat hem milletimiz nezdinde hüsnü kabul gördü. Üç yıldır bana vazife düşüyor ertesi sene bir daha vazife düşüyor oradan anlıyorum ki Kemal Gülen çok kötü yapmamışsın ki ertesi sene sana bir daha vazife düştü. Yoksa çok kıymetli insanlar var bu işi yapabilecek. Kendimle öyle teselli buluyorum. Ama hâlâ bu alanda okuyacağımız eyleme dökeceğimiz çok şey var, bitmeyecek de. Türkçe öyle zengin bir dil, öyle zenginlikleri gün yüzüne çıkaran çok kıymetli kalemlerimiz var. Onlardan beslenerek bu dili hem öğreneceğiz, hem öğreteceğiz.

Samanyolu Fanları: Bizimde katkımız olur inşallah.

Kemal Gülen: İnşallah şimdi Samanyolu Fanları’nın şu kadar bin okuyucusu, takipçisi, destekçisi var. Bir kısım forum sitelerine zaman zaman giriyorum bakıyorum. Dili çok hoyratça kullanıyorlar, harfleri çok hoyratça kullanıyorlar. İşte şu kadar alfabemizde harf var. Ama harfleri, seslileri atıyorlar, sessizleri tutuyorlar, işte iki nokta koyuyor bir burun yapıyor ve saire, alışkanlık haline getiriliyor. Bir iki yapılsa göz ardı edilebilir fakat sürekli alışkanlık hâline getirmek, kelimeden vazgeçmek, harften vazgeçmek, bir kavramdan vazgeçmek, o kavramın içini boşaltmaktır.

Samanyolu Fanları: Kültürümüzü aslında yok ediyoruz.

Kemal Gülen: Bizi besleyen şeydir kültür. Millet olmak demek millet doğmak demek değildir. Millet olunur. Siz bir anne babadan doğarsınız, doğduğunuz insanlar arasında ortak değerler vardır. O değeri bir sünger gibi özümsersiniz, yeni analizler yaparsınız, başka insanları etkileyebilirsiniz. Ve bir millet yeniden oluşur. Yoksa hani ben Türk milletindenim, ya da ben Alman milletindenim, ben İngiliz milletindenim… Hayır, İngiliz bir anne babadan doğmuş olabilirsin ama bir İngiliz medeniyetinin ürünü gibi düşünemiyorsan kapasiten öyle çalışmıyorsa sen o milletten olduğunu söyleyemezsin. Ya da ben Türk milletindenim deyip de bir başka milletin ferdi gibi düşünüyorsam ahlakta, çalışmada, büyükte, küçükte, dinde, diyanette… Hayır, sen bu milletin bir ferdi değilsin, sen bu milletten bir anne babadan doğmuşsun. Bunun için okullar çok önemlidir. Madem teknoloji var; ders siteleri, forum sayfaları milleti yeniden var edebilmek için önemlidir. Çok büyük katkılarınız olacaktır diye ümit ediyorum.

Samanyolu Fanları: İnşallah. Her mesleğin altın sırları, maddeleri vardır. Muhabirliğin, sunuculuğun altın sırları nelerdir? Neler sıralarsınız bize?

Kemal Gülen: Yani öyle bir şey ki… İnsan yürürken nasıl yürüdüğünü düşünmez. Elimi şöyle götürdüm saçıma, nasıl yaptım filan diye düşünmez, yemek yerken… Bir yerden sonra altın sır falan kalmıyor. Yani hayatın o kadar mesleğinle içli dışlı oluyor ki… Onu iyi yapmak için ben ne yapıyorum diye düşünmüyorsun. Ama tabiî temelinde bir eğitimi var. Sunuculuksa bir sunuculuk eğitimi var. Muhabirlikse eğitimi var. Meslek eğitimi var. Demirci olmak istiyorsan demirciliğin eğitimi var, diş hekimi olmak istiyorsan onun da eğitimi var. Bu eğitimler birazcık insanın istinadı varsa yani, ben şimdi hukukçu oldum. Ama üniversite sınavında diş hekimliği fakültesini kazansaydım dişçi olabilirdim, cerrah olabilirdim. Belki bir Mimar Sinan olmazdım ama bir bina dikecek kadar eğitimini aldıktan sonra mimar olabilirdim. Asıl olan meslek eğitiminin dışında, bütün evrensel değerleri kapsayan bir eğitim var. Onu alan insan hangi mesleği yapıyor olursa olsun o mesleği iyi yapar. O evrensel insanî değerlerdir, o ahlak kurallardır, o insanı merkeze oturtarak etrafında bütün kâinatı törpüleyebilmektir. İnsanı sevmektir yani. Sevilmenin ötesinde insanı, yaratılmışı hatta henüz yaratılmamış, yaratılacak olanları sevebilmektir. Yani iki üç sene sonra gelecek bir canlıyı bugünden düşünebilmek… Adımımı ona göre atmam, binamı ona göre yapmam, boğazı ona göre kullanmam, nefsi ona göre kullanmam… Bana bugün tahsis edilmiş. Ben bugün emanetçiyim ve benden sonra gelecek bir nesil var. Benim ona devretmem lazım. Bu işte insan sevgisidir. Bu bir varlığı var edenden dolayı sevmektir. Bu yoksa, bu sevgi yoksa hangi meslekte en iyi olursan ol bir şey eksik kalacaktır.

Samanyolu Fanları: Yani temel değerleri aldıktan sonra tüm mesleklerde başarılı olabilme imkânı var mıdır?

Kemal Gülen: Evet en azından başarısızlık daha absorbe edilir. Yani iyi niyettir. Bir şey yaparsın, çabalarsın yapamadığın taraf olur, muhatapların onu iyi niyetine dayandırır ve seni hoş görür. Ama kötü niyetli olduğunu hissederlerse başarın bile bazılarının gözüne batar. Hem meslekte iyi olabilmek hem insani değerlerde iyi olabilmek… İşte aranan insan modeli, şirket modeli, eğitim modeli budur.

Samanyolu Fanları: Samanyolu Yayın Grubu tanıtımı fanlar tarafından beğenilmiyor, yetersiz bulunuyor.

Kemal Gülen: Direkt ilgi alanıma girmediği için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama tanıtımdaki arkadaşlarla görüşürüz. Yol gösterilir.

Samanyolu Fanları: Toplumsal sorunların çözümü için medyada düşen görev nedir? Yine aynı konular aslında.

Kemal Gülen: Doğru söylüyorsun. Ama zaten hayat aynı zincir içerisinde devam ediyor. Yani aynı şeyleri bundan beş yüz sene önce de konuşmuşlar. Beş yüz sene sonra hâlâ dünya varsa insanlar acaba medyanın o gün kitaplar vardı o gün okul vardı üç yüz sene önce o gün bir medrese vardı. Bunun topluma katkısı ne diye konuşulur. Yani konuşulan şeyler genelde aynı şeylerdir. Şöyle bir soru sorulmaz: “Biz toplumu nasıl perişan ederiz?” Dolayısıyla medyadaki arkadaşlar da temelde biz neyiz, neciyiz, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, hedefimiz ne, bizim kâinattaki yerimiz ne, dünyadaki yerimiz ne… İnsan olmak ne demek, insanla diğer canlıları birbirinden ayırt eden şey sadece aklı mıdır? Eğer sadece aklıysa neden bu kadar akıllı insanın bir arada olduğu dünyada hâlâ savaş var, hâlâ açlık var, hâlâ nükleer krizler yaşanıyor, hâlâ su problemi yaşanıyor, hâlâ, hâlâ… Hâlbuki diğer canlılar bu meselede akılları olmadıkları hâlde yiyorlar, içiyorlar, ürüyorlar, yaşıyorlar… Böyle bir sorun insan kadar yaşamıyorlar. Aklın ötesinde bir şey var. İşte medyadaki kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın insan denen meçhulü insan denen malum hâle getirmek ve onunla toplumsal meselelere bakabilmek… İnsanın vazifesi şudur, dünyayı güzelleştirmektir, huzur içinde yaşamaktır. Gelecek nesillere güzel bir dünya armağan etmektir. Bunun formülü nedir? Bunun formülü gazetelerde üçüncü sayfa haberlerini büyük büyük vermektir… Hayır değildir. Ya da kadın programlarını… Güzeli göstermektir. Eğriyi usulüne uygun gösterip doğruyu anlatmaktır. Esas olan müspet harekettir. Bir yanlışı herkesin gözünün içine baka baka gösterip bunun doğrusu budur demekten daha ziyade direkt doğruyu anlatabilmektir asıl maharet. İnsanın gözünü, kulağını, kalbini, hayalini kirletmeden, kırmadan direkt doğruyu gösterebilirsek… Biz de bir yazı dizisinde ya da bir televizyon dizisinde, bir sinemada, bir radyo programında… O zaman biz insanlara karşı hürmet etmiş oluruz. İnsan kâinatta hürmete en layık canlıdır. Medyada olsun olmasın bir öğretmen olabilir, bir web sitesinin editörü olabilir, yapımcısı olabilir; hedefinde insan varsa adeta -yanlış anlaşılmasın- karşısında secde edebilecek bir varlık var ben ona öyle hürmet etmeliyim, onun arkasında onu var eden var, ondan dolayı… Böyle bakmayı öğrendiğimizde medya toplumsal meselelerle daha yakından ilgilenir. Yoksa herkes kendini kurtarmanın peşindedir, herkes kendi şirketini kurtarmanın peşindedir. Aman bir başkasının üstü çamur olmuş, aman bir başkası hasta olmuş, öyle olmuş böyle olmuş… Bunları umursamazsa o zaman millet diye bir şey de kalmaz. Herkes fert olur. Fertler arasında sevgi, şefkat, merhamet bağları biter. Millet diye bir şey kalmaz. Dışarıdan gelecek maddi manevi güçlükleri nasıl göğüsleyeceksiniz? Millet şuuruyla göğüsleyeceksiniz. Ben burada oturturken Kars'taki, Artvin'deki, İzmir'deki, Antalya'daki, Edirne'deki bir insanıma oradaki arkadaşım bana itimat ediyor ya da beni düşünüyor diye güvenmem lazım ve aynı güveni onlara vermem lazım. Kemal Gülen ailemizi düşünüyor arkadaş, Kemal Gülen çocuklarımızı düşünüyor, Kemal Gülen mutfağımızı düşünüyor, Kemal Gülen işte kayınpederimi düşünüyor… Yani böyle lokalleştirecek kadar benim bunu verebilmem lazım bir medya mensubu olarak. Ekranlarda gördüğümüz, ekran arkasında çalışan değerli yöneticilerin, gazetecilerin o zaman milletle daha yakın bir teması olur, milletin arasında temas olur. Toplumsal sorunlar böyle çözülür. İçki sorunsa, sigara sorunsa, fuhuş sorunsa, ne bileyim hoşgörüsüzlük sorunsa bunlar sorun mudur değil midir önce bunları belirleyip o sorunun üzerine birlikte gidilebilmeli. İnşallah medyada yavaş yavaş bu algı da artıyor, bu duyarlılık da artıyor.

Samanyolu Fanları: İnşallah. Birde dizilerimizde tüm medya kuruluşlarının katkısıyla ahlak bozan diziler kaldırılsa daha güzel olacak.

Kemal Gülen: Yani evet bizim milli örf, adet, gelenek ve ahlakımızın çok üstünde, o sınırları çok zorlayan yapımlar var. Onların bir kısmı iyi niyetli. Biz kötüyü gösteriyoruz ki iyilerin kıymeti anlaşılsın.

Samanyolu Fanları: Ama bunu izleyen ufak bir çocuk da var bunu da düşünmek gerekiyor.

Kemal Gülen: Öyle değil. Bunu anlamaları lazım. Anlayacaklardır zamanı gelince. Öbür taraftan farklı kanallar açıldı. Daha duyarlı kanallar, radyolar, gazeteler çıktı. Milletin sağduyusuna, milletin inancına, değerlerine… Millet derken illa Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Müslümanlar yaşamıyor; Hıristiyan cemaati var, Ermeni cemaati var, Musevi cemaati var, var… Türkiye’de yaşayan yabancı insanlar var. Yani her biri milletimizin bir parçasıdır ve inanç değerleri vardır. Ermenilerin kilisesi vardır ve kutsaldır, Musevilerin havrası vardır. İnsan bu, sen kimseyi dininden çevirmek yükümlüğünde değilsin. Dolayısıyla bir baskıyla, bir dayatmayla ne bir Müslüman’ı başka bir dine çevirmek ne de başka bir din mensubunu Müslüman'a çevirme yükümlülüğün yok yani. Hele dayatmayla falan hiç yok. Böyle bir şey olamaz. Bu bir terördür. Dolayısıyla medyanın üzerine giderken devlet kontrolü olmalı, RTÜK'ün bir kontrolü olmalı çünkü asgari müştereklerde bütün medyamızın buluşması lazım. Ama ben derim ki milletin kontrolü olması lazım. Filanca kanalda falanca programı beğenmiyorum ben, kendimi ortaya koyuyorum. Mesela Kemal Gülen’i beğenmiyorum arkadaş, haber tarzını beğenmiyorum ya da üslubunu beğenmiyorum. Millet topyekûn bu duyarlılığı göstermeli. Kemal Bey kardeşim ya da yöneticiler, bizim değerlerimizle uyuşmuyor lütfen ya bunu alın ya da biz artık seyretmiyoruz. Şimdi hem seyredecek hem şikâyet edecek… Bu milli denetimin, milletin kendi vicdanını denetleyememesinden kaynaklı. Vicdanıyla arzuların çatıştığı bir yerde arzular ön plana geçiyor. İradeler felç olmuş. Eğitim sistemimiz belki de böyle yapıyor ama işte sizin gibi arkadaşlar, televizyon gazete bir kısım güzel insanlar bu felç olma temayülü taşıyan ruhlara yeniden hayat üfleyecekler. Hani o iradeyi göstermelerini sağlayacaklar. Ben değiştirdim kardeşim, beğenmiyordum değiştirdim. Sen değiştirdin de diğer hanedeki değiştirmiyorsa sorun… Orada arızalı bir ruh yaşıyorsa benim hemen yan komşumda, iki gün sonra üç gün sonra bir yıl sonra o arızalı ruh benim çocuğumla arkadaşlık edecek. Yani ben kapatmakla meseleyi çözmüş olmuyorum.

Samanyolu Fanları: Yardım etmek gerekiyor biraz da olsa…

Kemal Gülen: Yardım etmek gerekiyor. Nasıl ki kalitesiz bir ürünü aldığınızda tekrar aynı ürünü gidip aynı mağazadan almıyorsunuz, tepki gösteriyorsunuz… Televizyon programları için de bu duyarlılığı, bu tepkiyi koymak lazım. Ha beğendiğiniz şey hangi kanalda olursa olsun filanca kanalda ben bu programı beğendim demek lazım yapımcısına. Ben şu kanalda sizin yaptığınız şu programı beğendim, takdir ettim, değerlerimize uygun, teknolojimize uygun, milletimize uygun program. Bunu demek lazım. İnsanlarımızı teşvik edelim. Milletimizin sağduyusuna itimat ediyorum. Gelenimiz gidenimiz televizyonumuzu ziyaret edenimizden anlıyorum. Sağduyusuna itimat ediyorum. Onların ortak aklının yanlış dediği şeyler de genelde yanlış çıkıyor. Bir süre sonra kaldırmak zorunda kalıyorsun.

Samanyolu Fanları: İnşallah, inşallah kaldırılır.

Kemal Gülen: İnşallah, topyekûn medya silkelenerek… Böyle şeyler yavaş yavaş olur hani turnusol kâğıdı değil batırasın çıkarasın… İnsanın hayatı… İnsanın aklının, kalbinin diğer bütün hücrelerinin adeta ikna olması lazım bir değişime. Hele bu yirmi otuz sene aynı mimari üzerine yaşamışsa. Bir hayat değiştirecekse, bir felsefe değiştirecekse, bir görüş değiştirecekse buna zaman tanımak lazım. E yetmiş beş milyon insan bir anda olmaz. Tahammüllü olmamız lazım. Fakat aktif sabır diyoruz. Suyu kendi haline bırakırsan kendine yol bulur gider. Gittiği yerde bir evi mi içine alır bir tarlayı mı su basar bilemeyiz. Su kendi akışı içerisinde, ona ara ara yön vermek gerek. Yol göstermek lazım. Sevgili milletimiz, iyi olan şudur eksik olan şudur. Aydın demek bu demektir. Bir televizyoncu, bir gazeteci, bir üniversite hocası, bir imam, bir futbolcu, bir sanatçı… Millet ekstra paralar vererek bu insanları yetiştirmişse aydın olmalı; entelektüel olmanın gereğidir ki milletine yon göstersin. İyi bir müzik adamı olsun, desin ki sevgili milletim şu müzikler kalitesiz, ruh dünyasını dağıtır; şu müzikler kalitelidir, kendimize getirir. Millet orada tercihini yapsın. Bunu diyecek aydınlara, entelektüellere, gazetecilere ihtiyaç vardır. Kendi hâline bıraktığınızda bilgi eksikliğinden kaynaklanan tercih yanlışlığı olabilir. Maviyi hiç göstermezsen, birini seç: Ya kırımızı ya turuncu. Maviyi nereden bilecek? Mavi de var sarı da var turuncu da var ha, gör bak dokun ona hangisi sıcak hangisi soğuk? Kendin seç. Ama renk sunalım. Samanyolu bir tercihtir, Mehtap bir tercihtir, kültür kanalı, haber bir tercihtir, Yumurcak TV bir tercihtir. Bu tercihi yapmazsan çocuk kanalını nereden bilecek? Ya da bir kültür kanalı olur muymuş olmaz mıymış, nereden bilecek? Ben nereden bileceğim… Öyle bir kanal olursa yaşar, beğenilir ya da beğenilmez. Bak bu da siyasetin zemin hazırlaması… Buna demokrasi diyoruz, herkesin kendi rengini topluma sunabilme özgürlüğü. Ama bir baskı altına almadan ve herhangi bir baskı görmeden sunabilme… Azınlıkların kendilerini ifade edebilme özgürlüğüdür demokrasi. İnşallah medyamız, sizler, dijital platform bu mânâda bir demokrasinin gelişmesine basamak olursunuz, oluruz. Milletimizin kalbinde güzel bir yerimiz olur, hayır duayla yâd ederler…

Samanyolu Fanları: İnşallah hep beraber. Objektif yayıncılığa sahip çıkılıyor mu?

Kemal Gülen: Özellikle son beş - on senedir memlekette bir kavga var. Hani kavgada yumruk sayılmaz diye bir söz var. Dolayısıyla hangi kanal çok objektif diye sorsak böyle bir objektif kanal yok. En azından şurada objektif olunabilir… Biz ona özen gösteriyoruz. Taraflara söz hakkı tanıma… Bir tarafı mahkûm etme ya da yüceltme, öbür tarafa söz hakkı vermeme, bu yanlış. Hiç olmazsa taraflara söz hakkı verebilme… Bu objektifliği sağlayabilmeliyiz. Dünyanın hiçbir tarafında mutlak mânâda bir objektiflik yoktur medyada. Çünkü bir medya kuruluşu varsa sebebi vardır. Sebebini ortaya koymak için onlar çalışırlar. Başta zaten bir taraftır. O tarafların içerisinde mesela demokrasi taraftarıdır, öbür taraf da savaş taraftarıdır, ya da işte değişmeme taraftarıdır. Burada taraf olunur, bu taraf içerisinde hiç olmazsa taraftarlık içerisinde başkasına söz hakkı tanıyabilmektir. Konuştuğunda karşı tarafın dinleyeceğinden emin olmak, karşı taraf konuştuğunda da senin onu dinleyebilmendir. Hukuk zeminindeki bu diyalogları milletle paylaşabilmektir. Gayri hukukla gayri ahlakî bir zeminde diyalogdan bahsetmiyorum. Bütün bu demokrasinin gelişim süreci hukuk zemininde olmalı, ahlak zemininde olmalı. Öbür türlü adı sadece demokrasi olur.





Samanyolu Fanları: Radyo - Televizyon okumak isteyen arkadaşlara neler tavsiye ederisiniz?

Kemal Gülen: Valla benim yolumu izlemesinler yani hasbelkader televizyoncu olmasınlar. Doksanlı yıllarda TRT'nin dışındaki kanallarda birçok arkadaş hasbelkader oldu. Yüzde ellisi iletişimdense yüzde ellisi diğer fakültelerden mezun olmuş gelmişlerdi. Ama bugün artık iletişim fakülteleri çok fazla. Hani müracaatlardan biliyoruz biz. Fakat henüz istihdam alanı az çok az. Televizyonların sayısı sınırlı. Çünkü çok pahalı bir sektör. Hadi şurada da bir televizyon açalım, radyo açalım diyemiyorsunuz. Kanunları var, RTÜK’ü var. Var oğlu var. Havada frekans sınırlı. İsteseniz de siz bir ulusal kanal daha açamıyorsunuz. Semanın frekansları belli, onu zorlayamıyorsunuz. Böyle olunca mevcut istihdam alanları içersinde temayüz etmeli. Yani bir insan “Ben bu şirkete, bu televizyona, bu radyoya yabancı dilimle iyi yetişmiş bir eleman olarak, sosyal bir eleman olarak ve çalışma gayreti en yüksek seviyede bir eleman olarak şu an çalıştırdığınız personelden daha iyi olduğumu iddia ediyorum. Birden fazla yabancı dil biliyorum. İnternet dijital ortam falan filan benim için maşallah… Atlarım zıplarım oralarda.” Ne kadar donanımlı olursa o kadar iyi. Yabancı dil bilirse o kadar iyi. Kendi değerlerlerine sahip çıkarsa o kadar iyi. Bu sektörde belki gelecekteki dijital platformlarda yayın alanları bulunabilecektir daha kolay televizyonlar açılabilecektir. Karasal yayıncılıktan dijital yayıncılığa dönülecek filan… Öyle de olsa Türkiye'nin bir reklam potansiyeli var insanlar çalışırken kazanmak isteyecektir. Bu reklam potansiyeli burada da daha ucuz. Orada iyi olanlar, en iyi olanlar, olmaya çalışanlar bu alanda iş sahibi olacaktır, kendilerine bir hizmet alanı açmış olacaktır. Ama iletişim fakülteleri havalıdır. Geleceğin sunucusu, aktörü, spikeridir, aktristidir falan… Bunun imajına kurban giderse… “Arkadaş ben iletişimciyim.” Bitirdiğinde, “Ne iş yapıyorsun kardeşim?” “Abi ne iş olsa yaparım.” Hayır, bir iletişimci bu cümleyi kuruyorsa dört yılını çok zayi etmiş demektir. Ne iş olsa yaparım diyemez. Dört yıl içerisinde kendine bir hedef belirlemesi gerek. Ben montajcı olmak istiyorum, ben grafiker olmak istiyorum, kameraman olmak istiyorum, yönetmen olmak istiyorum, muhabir olmak istiyorum, haberci olmak istiyorum, yapımcı olmak istiyorum, görsel yönetmen olmak istiyorum, radyocu olmak istiyorum, ses teknisyeni olmak istiyorum, istiyorum, istiyorum…

Samanyolu Fanları: Bir şey belirlemesi gerek kendine…

Kemal Gülen: Bir ya da birbirine paralel birkaç şey belirlemesi lazım. Onun üzerinde uzmanlaşması lazım. “Ne iş olsa yaparım” bir üniversite mezununda artık aranan vasıf değil. “Ben şu işleri yaparım.” Bunu diyen bir hukukçu da olsa bir tıpçı da olsa televizyona gelse, “Ben eğitim fakültesini bitirdim ama çok iyi yönetmenlik yapıyorum, şu işleri ben yaptım, çok iyi görsel yönetmenlik yaparım.” Ya da “Diksiyon kursuna gittim, çok iyi sunuculuğum var.” Ben onların daha fazla tercih edileceklerini düşünüyorum gelecekte. Ama bütün bunlara iletişim fakültesi vizyonu eklenince, oradaki hocaların hayat tecrübeleri eklenince tadından yenmez oluyor, diyerek ‘hayting’ yapıyorum.

Samanyolu Fanları: İnşallah bizler de ileride öyle oluruz.

Kemal Gülen: Daha lisedesiniz, şimdiden hedef belirlemişsiniz. Ümit ediyorum hedefinize doğru böyle sağlam adımlarla yürürsünüz. Ve gelecekte böyle vurduğunda içi tın tın eden küp gibi değil de su dolu, bal dolu arkadaşlar olarak milletin karşısına çıkarsınız.

Samanyolu Fanları: İnşallah. Ramazanda Murat Yeni Ağabey ile görüşmüştük. O da aynen sizin söylediğinizi söylemişti. “Radyo - Televizyon okuyun, kanallar açılıyor. Kendinize hedef belirleyin ona göre ilerleyin.” Demişti. Gerçekten çok haklı.

Kemal Gülen: Zaten şartlar da değişiyor. Mesela on sene önce televizyoncu diye bir tanımlamamız vardı. Şimdi televizyonculuğun dijital platforma yönelmesiyle ayrı bir alan açılmış oldu. Dünkü televizyoncular kendilerini yenileyememişlerse yarın televizyoncu olmaktan bile uzaklaşacaklar. Teknolojiyi iyi takip etmek gerekiyor.

Samanyolu Fanları: Son sorumuz olarak, SamanyoluFanları’nı takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz?

Kemal Gülen: Benimle ilgili çok şey yazılmıyor arada bakıyorum. Daha çok dizilerle ilgili çalışmalar var.

Samanyolu Fanları: Evet maalesef dizici.

Kemal Gülen: Yoo, estağfirullah. Maalesef olarak bakmıyorum.

Samanyolu Fanları: Tüm Samanyolu Yayın Grubu fanı olmak daha güzel inşallah.

Kemal Gülen: Evet, haberle ilgili doğal olarak giriyorum arkadaşlarımızla, haberlerimizle ilgili bir şeyler görebilir miyim diye. Samanyolu Yayın Grubu içersinde üç tane radyo var, ben de radyolar koordinatörlüğü yapıyorum şimdi. Samanyolu Fanları sadece televizyonun mu fanlarıdır, yoksa tüm unsurlarının fanları mıdır? Fanlığı hayranları anlamında algılamıyorum ben.

Samanyolu Fanları: Severleri diyelim.

Kemal Gülen: Severleri ve yol göstermek isteyenleri, yani teşvik edenleri, eksiği gösterenleri, yani dostları gibi algılıyorum. Hayranlık gözü bağlanmışlık demektir. Öyle bir fan sitesin bize bir faydası yok, o fanlara da bir faydası yoktur, ne faydası olabilir… Ama şunun faydası var; dost acı söyler, bazen tatlı getirir sizin getirdiğiniz gibi yeriz. Ertesi gün de orada bir yazı görürüm ya Kemal Ağabey, dün akşam taktığın kravatı beğenmedim ya gömlekle uymamıştı filan… Bu beni tenkit etme, beni eleştirme değildir yani. Sevdiğim, itimat ettiğim bir insandan geliyorsa, benim bir sonraki gün yanlış yapmama mâni olmak için gösterdiği gayrettir, ben öyle bakarım, takdir ederim. Fan meselesine ben öyle bakıyorum. Dolayısıyla orada haber merkeziyle de, sunucularımızla ilgili de, bay ve bayan sunucularımızla ilgili de bir kısım yorumlar, eleştiriler, beklentiler yazılsa…

Samanyolu Fanları: İlgili sayfamız var. Siz, Asım Yıldırım Ağabey… Yorumlar yapılmıştı.

Kemal Gülen: Ben bakmasını bilemedim sanırım.

Samanyolu Fanları: İlk önceleri biraz karışık geliyor, belki de ondan dolayıdır. İnşallah daha fazla önem göstereceğiz bu konularda.

Kemal Gülen: İnşallah sayısı artar. Bu dostluk köprüsüdür. Zaten geçen senelerde bir ziyaretimize gelmişlerdi sağ olsunlar. Yine bekleriz. Dizilerdeki arkadaşlarımız koordine ediyorlar. Mustafa Kartal Bey sağ olsun ilişkisini sıkı sürdürüyor. Yine aynı yolla televizyonumuzu ziyarete gelebilirler. Beraber söyleşiriz, sohbet ederiz. Takdirleri ya da eleştirileri alıp gelip burada kendimize yeniden çeki düzen verebiliriz. Böyle bir süreç… Ben http://www.samanyolufanlari.com takipçilerine, değerli arkadaşlarıma, hanımefendi, beyefendilere hürmetlerimi arz ediyorum. Önümüzde kurban bayramı var, kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Ümit ediyorum, sağlık, afiyet, kalp ve iman selametiyle hayatlarını sürdürürler…

Samanyolu Fanları: İnşallah. Çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için.

Kemal Gülen: Ben teşekkür ederim, baklavalardan daha güzel değildi. Baklavalar daha lezzetliydi.

Muhabirimiz beyazinci’ye teşekkür ederiz.

Saturday, November 13, 2010

Bekle Beni Orhan Bıyıklı

Orhan Bıyıklı Bekle Beni






Oscarlı Angelina Jolie'nin 'aşk' peneceresinden baktığı, Emir Kusturica'nın 'abartılıyor' sözüyle Altın Portakal günlerinde yeniden tartışılan 1992-1995'teki Bosna katliamı, ilk kez bir Türk yönetmen tarafından perdeye aktarılacak. Senaryosunu Funda Çetin ile Mehmet Akif Turgut'un yazdığı filmde Batuhan Karacakaya (Salih), Berna Laçin (Marija),

Orhan Bıyıklı (Teğmen Miloş), Yetkin Dikinciler (Mirsad), Ahu Türkpençe (Nermen) ve Tardu Flordun (Borislav) gibi oyuncular rol alacak. Kasım sonunda 'motor' denecek filmin çekimlerinin 45 gün sürmesi planlanıyor.

'Savaşın her türlüsüne karşıyım. Savaş karşıtı bir film yapmak istiyorum.' diyen Cem Akyoldaş'ı bu filmi çekmeye iten arkadaşları olmuş. Savaş yıllarında Bosna'da bulunan biri doktor diğeri avukat iki arkadaşı tarafından ikna edilen yönetmenin anlatılanlardan etkilendiği yüzüne ve konuşmalarına yansıyor. "Toplumsal film yapmak isteyen bir yönetmenin bu duruma kayıtsız kalması düşünülemezdi. Kaldı ki Türkiye'de yaklaşık 1 milyon Boşnak yaşıyor. Komşularım ve arkadaşlarım arasında çok sayıda Bosnalı var. Savaş sırasında yaşananlarla ilgili onların acılarına tanıklık ettim.

DENEYİMLER:

 TİYATRO OYUNLARI:
 Lüküs Hayat
 Machbet
 Cimri
 Mor Defter
 Kuğular Şarkı Söylemez
 Resimli Osmanlı Tarihi
 Köprüden Görünüş
 Harikalar Avlusu
 Bahar Noktası
 Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
 Midas’ın Kulakları
 Ormanlar Kralı (Çocuk Oyunu)
 Mikadonun Çöpleri
 DİZİLER:
 Arapsaçı
 Hayat Bilgisi
 Kampüsistan
 TV FİLMLERİ
 BüYük Buluşma
 Beşinci Boyut
 Sırlar Dünyası

"KAHVEHANEDE ÇALIŞMAM OYUNCULUK HAYATIMA ARTI PUAN KAZANDIRDI "



KOLLAMA'NIN YİĞİT KOMİSER'İ: KAHVEHANEDE ÇALIŞMAM OYUNCULUK HAYATIMA ARTI PUAN KAZANDIRDI

Kollama dizisinde canlandırdığı ’Yiğit Komiser’ rolüyle adından sözettiren Orhan Bıyıklı, eğitim hayatının 14 yıllık döneminde kahvehanede çalışmasının oyunculuk kariyerine artı puan kazandırdığını söyledi.

26 Ekim 2010, 11:57



Kollama dizisinde canlandırdığı 'Yiğit Komiser' rolüyle adından sözettiren Orhan Bıyıklı, eğitim hayatının 14 yıllık döneminde kahvehanede çalışmasının oyunculuk kariyerine artı puan kazandırdığını söyledi.
Tiyatro ile ilkokul döneminde tanıştığını ifade eden Bıyıklı, oyunculuk kariyerinin ilk taşlarını o yıllarda döşemeye başladığını söyledi. Bıyıklı, 'Tiyatroya ilkokul döneminde başladım. Daha sonra lise yıllarında tiyatro ile ilgili birçok çalışma yaptım. Halk eğitimde dersler almış. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı'na girdim. Tek şansım vardı, onu da iyi değerlendirdim ve bu yıllara geldim.' diye konuştu.

Üniversite yıllarında ekonomik olarak büyük çalkantılar yaşadığını kaydeden Bıyıklı, harçlığını çıkarmak için hafta sonları Kandıra Sapağı'nda bulunan kahvehaneye gelerek çalıştığını belirtti. Yiğit Komiser, 'Ekonomik olarak çalkantılı bir hayatım oldu. Üniversite yıllarında Kandıra Sapağı'nda bulunan kahvehanede çalıştım. Zaten ilkokul 4'te kendimi elimde çay tepsisi ile buldum. Garsonluk yaptım.' dedi.

Kahvehanede çalışmasının kendisini yıldırmadığını söyleyen Bıyıklı, kahvehanede çalışmanın gelecek hayatı adına artı kattığını dile getirdi.

'Hayatta her şey kader' diyen Bıyıklı, 'Hayata kahvecilikle başlamam oyunculuk hayatım için bir artı oldu. Kahvehanede birçok tiple karşılaşıyorsunuz. Onları yakından inceleme fırsatınız oluyor. Sarhoşundan tutun imamına, zengininden fakirine kadar her insan portresi ile beraber oldum. Bu sayede sinemada karakterleri canlandırmak daha kolay oldu. Bu bana avantaj olarak geri döndü.' ifadelerini kullandı.

Oyunculuk mesleğinin çok yorucu bir iş olduğunu ifade eden Bıyıklı, hayatın birçok alanında fedakârlık yapmak zorunda kaldığını söyledi.

'Bu iş yapılası bir meslek değil. Sanat bir iş değil. Çok ciddi fedakârlık gerektiriyor.' ifadesini kullanan diyen Bıyıklı, '1,5 yaşında kızım var, kızım beni tanımadan büyüyor. Günde 15–16 saat çalışıyorum ve ailemden uzak kalıyorum. Bu yüzden yapılası bir meslek değil ama ne yapalım, bu işin içine girdik bir kere.' diye konuştu.


Alıntıdır..
CİHAN
“Gerçek hayatta ki Orhan ı bize biraz anlatır mısınız? Ve dizideki ile kıyasladığınızda benzerlikleri var mı?

(Bir gün kendimi başka insanlara anlatacağımı hiç düşünmemiştim.İnsan kendisini nasıl anlatır bilmiyorum bu konuda zorlanırsam beni mazur görün …beni tanıyan insanlara sormak lazım aslında bu soruyu …her insan gibi idealleri olan ve o idealler doğrultusunda her şeyi yapabilecek biriyim.belli çizgileri olan paylaşmayı seven, hümanist bir insanım. İşimi çok seviyorum, çünkü tiyatro da sanatın her dalında olduğu gibi çok şey öğretiyor, en başta kendinizi deşifre ediyor ve anlıyorsunuz,hayata bakış açınız değişiyor, hayatın neresinde olduğunuzu anlıyorsunuz. En önemlisi disiplini,terbiyeyi ve araştırmayı öğretiyor galiba, özveriyi…ve oradan aldığım enerji yi hayatıma yansıtmayı çok seviyorum…eğlenmeyi sevmem fakat küçük şeylerden mutlu olmaya çalışan bir insanım).

Orhan BIYIKLI ile Yiğit GÜNDÜZALP’ in kesinlikle çoğu çizgisi birleşiyor. Tek ayrıldığımız nokta ailelerimiz galiba ... Çok yoğun ve derin bir karakter.

Ve her geçen gün yiğit hakkında çok fazla şey öğreniyorum, ve bunu insanlara anlatmak istiyorum . çünkü yiğit in söylemek ve anlatmak istediği çok şey var…



“Sizin için sahnede olmak ne ifade ediyor?

Hayata dair bazı sorunlarım ve sorularım var. Ve bunları insanlara anlatmak ve haykırmak istiyorum…(yiğitle bir ortak yönümde bu belki o televizyonda ben sahne anlatmak istiyorum)… Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama insanlar dışarıda birbirlerini dinlemiyorlar…hiç kimse birbirini dinlemiyor …ama sahnede böyle bir şansları yok. oyuncu sahneye çıktığı zaman,seyirci onu dinlemek zorunda ....bunlar için tiyatro diyorum… birçok şeyi ifade ediyor aslında tek cümleyle söyleyecek olursam.Bir düşünceyi sanatsal güç ile topluma anlatmak ve paylaşmayı ifade ediyor sahnede olmak…


“kollamaya başlama serüveniniz nasıl oldu?

Evet benim için bir serüven diyebiliriz … okuldan mezun olduktan sonra her yeni mezun öğrenci gibi düşünüyorsunuz kara kara ne yapacağım diye… okulda iken dışarıda pek fazla iş yapmadım televizyonda. Samanyolu televizyonuyla çalıştım altı yada yedi bölüm olması lazım, onlar benim malzememi ve işe bakış açımı biliyorlardı… bende Samanyolu tv nin oyuncusuna değer verdiğini biliyordum. Ben altı yedi ay kadar evde boş boş oturdum.Sonra bana işi teklif ettiler bende kabul ettim. Seneryo yu okudum orda çok güzel ve özel bir karakterle tanıştım… ve o günden beri evde yiğitle beraberizJ…

Mesleğe başlarken kendinize örnek aldığınız bir sanatçı var mıydı? Örnek aldığınız bir sanatçı varsa onunla bugüne dek aynı sahneyi paylaştınız mı?

Mesleğe başlarken henüz birini örnek alacak yaşta değildim. Tiyatroya on altı yaşında lise tiyatrosun da başladım. Size küçük bir hikayemi anlatayım… ilk öğretimi okuduktan sonra depremden dolayı ben İzmit’ in başka bir ilçesinde lise ye başladım. Sene sonuna doğru o ilçede ki düğün salonuna İzmit den özel bir tiyatro Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım ( HALDUN TANER) bir oyunu ile turneye geldi.. Oyunun final sahnesinde (vicdani) nin tiradında ben inanılmaz bir şekilde ağladığımı ve sahneye çıkıp orda olmak istediğimi hatırlıyorum . İzmit e geldim birinci sınıfı orda okuduktan sonra, lise tiyatrosu halk eğitim merkezi derken ben şehir tiyatrosunda tiyatro kurslarına katıldım ve iki yıl sonra beni sahneye çeken o oyunu (gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ ı) çalışmaya başladık ve hocam Orhan vicdani sin dedi. Ve ben o rolü çalışmaya başladım … bana göre gerçek sanatçı ve aktör vicdani idi ve ben onunla o sahneyi paylaştım. Paylaştığım için de çok mutluyum….

Çağımızın en hızlı ve önemli iletişim sistemi olan internet ile aranız nasıl?internette en çok gezindiğiniz siteler neler?

İnternetten maalesef pek anlamam. internet sistemine sadece araştırma yapmak için girerim.



Keşke yapsaydım ve yapmasaydım dediğiniz olaylar?

Bu güne kadar keşke yapmasaydım dediğim hiç bir şey olmadı. İnsanlar keşke (keşke ) demeseler… ama yapacağımız çok şey var daha.



Benzetildiğiniz biri var mı?


Hala benzetiyorlar mı bilmiyorum ama insanlar simamı TARIK TARCAN’ a benzetirler…ama şimdi aynı mı düşünüyorlar bilmiyorum…





Diziyle ilgili halkımızdan nasıl tepkiler aldınız ve alıyorsunuz?


Dizi ile ilgili iyi ve güzel tepkiler alıyoruz gerçi daha erken fakat çok daha güzel olacağına inanıyorum…



Sizce Türkiye ekranlarındaki kalitesizlik nereden kaynaklanıyor?




Ben televizyon izlemem hele bu yarışmalardan sonra iyice nefret etmeye başladım gelin kaynanaydı yok biri birilerini aldatmış bir diğeri birilerini evlendiriyor bir başkası birini gözetliyor hayır arkadaş ben yokum bu işte izlemem …yani insanların hayatlarına müdahale edilmesinden hoşlanmıyorum…birilerinin özel yaşantıları da beni ilgilendirmiyor . eğer o kanalı ben evimde izliyorsam daha özel güzel ve öğretici şeyler olması lazım… bence televizyon yanlış kullanılıyor insanlar tarafından tabi bu söylediğim bütün televizyon kanalları için geçerli değil güzel olan programlarda var bence onlar takip edilmeli…. En azından ben öyle yapıyorum…



Sizce programlar amacına uygun yayın yapmadıgı zaman toplum açısından hangi sakıncaları doğurabilir?

Bence direkt toplumun ahlaki değerlerini çökertiyorlar…




Sitede yiğit karakteri daha oynamaya baslamadan resimlerden sevilip en tutulan karakter oldu acaba bunu neye bağlıyorsunuz?


Bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyorum. bu ilginin sebebi ben değil, galiba yiğit…



Son olarak sizi izleyenlere söylemek istediğiniz bir şey var mı?




Öncelikle seyircimize, bize inanan insanlara çok teşekkür ediyorum…



”inside actors of studio” sorularıyla sizi terletmek istiyorum. Kısa ve samimi yanıtlar vermenizi rica ederim.



En sevdiğiniz kelime


EYVALLAH



Hoşlanmadığınız kelime

Para



Sizi ne heyecanlandırır


Yeni olan her şey



Hevesinizi ne kaçırır


Hiç bir şey kaçırmamalı …. Her şeye rağmen…



Ne sesinden hoşlanırsınız

Doğanın bütün seslerinden… en çok derseniz rüzgar sesinden …



Mesleğiniz şu an kinden farklı olsa idi ne olmasını isterdiniz?

Kahveci olurdum… çünkü orada çok karakter ve tip tanıma şansınız var. Çehov un “vişne bahçesi”nde ki (yolcu’ sun) dan tutun da Haldun TANERİN “KEŞANLI ALİ “‘sine kadar…



Hayat soruların toplamı mıdır?

Hayat SORUNLARIN toplamıdır.






Ne tür kitaplar okursunuz?

Kitap ayrımı yapmam … sanat ,roman ,psiko gerilim genel kültür kitapları bilgiye aç bi insanım o yüzden kitap ayrımı yapmam…



Film seçiminiz nasıldır?hangi tarz filmleri izlersiniz?

Türk filmlerini çok severim… film konusunda da ayrım yapmam…



Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz?


Kendimi Karanlıktan aydınlığa çıkarılması gereken bir hayat…bazen de hesaplaşmak istediğim insanların çirkin suratlarını.(bu yiğitten geldi)…

Basında Orhan Bıyıklı

Orhan Bıyıklı, 1985 yılında İzmit’in Mehmet Ali Paşa Mahallesi’nde doğar. Aziz Bıyıklı’nın 7 çocuğundan birisi olan Orhan, Namık Kemal Lisesi’nde tiyatro ile tanışır. Okulun tiyatro kulübünde yıldızı parlayan Bıyıklı, bir yandan da babasının kıraathanesinde çalışır. Bıyıklı, oyunculuk hayatı için önemi büyük olacak birikimlerini o kıraathane de elde eder. “Kıraathaneye çok farklı insanlar geliyordu. Onları izlemek, konuşmalarını dinlemek benim için çok önemliydi. Bugün dahi canlandırdığım rollerde o günlerden bir şeyler var” diyen Bıyıklı, “O zamanlar kıraathane de çalışmanın hayatım için bu denli önemli olacağını tahmin edemiyordum” diye ekliyor.

50 MİLYONUM VARDI

ÜNİVERSİYETE GİRDİM

Liseler arasında yapılan yarışma da “en iyi erkek oyuncu” unvanını kazanan Bıyıklı için bu zafer, tiyatroya olan bağlılığını daha da artırır. Daha sonra Kocaeli Şehir Tiyatroları’na giren Bıyıklı, burada da tiyatroseverlerin dikkatini çeker. Birbirinden güzel oyunlarda birbirinden başarılı performanslara imza atan Bıyıklı, ilerleyen aylarda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı sınavına girer. Bıyıklı, “Neden İstanbul Üniversitesi?” sorusunu şu şekilde yanıtlıyor: “Maddi açıdan sıkıntılarımız vardı. Diğer üniversitelere giriş ücreti çok fazlaydı. Bu yüzden İstanbul Üniversitesi’ni tercih ettim. 50 milyonum vardı. 50 milyonun tamamını oraya verdim” şeklinde yanıtlıyor.

ÖNCE KONUK

OYUNCU OLDU

Bıyıklı, 4 yıllık üniversite hayatı boyunca bir yandan tiyatro oyunculuğuna devam eder, diğer yandan da bazı televizyon dizilerinde konuk oyuncu olarak çalışır. “Hayat Bilgisi”, “Arapsaçı” çok ilgi gören dizilerden bazılarıdır. Bıyıklı öte yandan Eski Dormen Tiyatrosu ve İzmit Halk Eğitim Merkezi Deneme Sahnesi’nde de tecrübesini artırır. İstanbul Üniversitesi Tiyatrosu da Bıyıklı için önemli laboratuarlardan birisidir. Bıyıklı burada da başarılı çalışmalara imza atar. Bıyıklı okul bittikten sonra ise 6 ay boşta geçer.

KOLLAMA DİZİSİ’NDE
BAŞROL OYUNCUSU OLDU

Bıyıklı, tiyatro yaşamının bu 6 aylık boşluğunun ardından çok önemli adım atar. Samanyolu Televizyonu’nda ekranlara gelecek “Kollama” dizisi, Orhan Bıyıklı’ya başrol teklif etmiştir. Türkiye’nin politik olaylarını gündeme alan ve geniş bir kesim tarafından izlenen “Kollama” dizisinde şansını çok iyi kullanan Bıyıklı, tecrübeli sinemacılar tarafından övgüyle söz edilir. Bu başarı, Bıyıklı’nın hedeflerini daha da yükseltmesine sebep olur.

POLİSİYE DİZİ

Wikipedia bu diziyi şöyle anlatır: “Oyuncu kadrosunda Mehmet Özgür, Orhan Bıyıklı, Ertan Kılıç, Süeda Çil, Ayçin Tuyun, Serhan Süsler gibi isimlerin yer aldığı dizide, bir grup polisin maceraları anlatılıyor. Bakanlar Kurulu Kararınca İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ‘Destek Büro’ adı altında özel bir birim kurulmuştur. Büronun temel amacı emniyetle ilgili durumlarda bir hastanenin acil servisi gibi hizmet vermesidir. Yani ilgili büroya ‘destek’ amaçlı olarak her türlü olaya acil ve hızlı müdahale. Yeni kurulan polis timinin, merhametli, yardımsever ve adaletli amiri Necip’in suçlularla mücadelede temel prensibi, suçluyu kazanmaktır. Menderes, Necip’in görevinde sağ kolu, sivil hayatta ise çok yakın aile dostudur. Cesur ve gözü pek bir polis olan Yiğit, timin tek bayan polisi Halime ve Necip’in politikalarını sürekli eleştiren komiser Timur’un da katılımıyla ekip bir araya gelir. Kahramanlarımızın ilk görevi ise intihar saldırıları düzenleyen yasadışı bölücü bir örgütü çökertmek olacaktır.”

AMATÖR RUHLA TİYATRO

Kollama’nın Yiğit Başkomiser’i Orhan Bıyıklı, içindeki tiyatro aşkını da hiç bitirmez. Bıyıklı’nın en büyük hedefi tiyatro yapmaktır ve şunları söyler: “Benim hedefim amatör bir ruhla profesyonel bir şekilde tiyatro yapabilmek. Daha sonra da iyi bir sinema filminde rol almak. İşin gerçeği, dizi para kazanabilmek için yapılır. Tiyatro ile para kazanmak çok zordur. Bu yüzden ülkemizin yetiştirdiği en iyi tiyatrocular dahi dizilerde oynar. Bunun eleştirilecek bir yanı yoktur. Bizler hayatımızı devam ettirmek zorundayız. Sadece tiyatro ile bu imkansız.”

TEKLİF ALIYORUM

Çeşitli yerlerden teklif aldığını sözlerine ekleyen Orhan Bıyıklı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Örneğin Türker İnanoğlu bir teklif yaptı ama kabul edemedim. Çünkü bu dizi de günde 18-20 saat çalışıyoruz. Yeteri kadar uyumaya bile vakit kalmıyor. Evliyim ve 3.5 aylık bir kızım var. Fakat onlara bile vakit
ayıramıyorum. Bu nedenle böyle bir dönemde bu teklifleri değerlendirmem imkansız.” Orhan Bıyıklı yoluna devam ediyor. Ve de ileri de çok iyi yerlerde geleceğinden kimse kuşku duymuyor. Kollama dizisi ise eylül ortalarında ekranlara yeniden gelmeye başlayacak.
Demokrat Gazetesi

Orhan Bıyıklı Biyografi



Doğum yeri: Kocaeli
Eğitimi: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü

Film Yıl Rolü

Arapsaçı 2004


Büyük Buluşma 2004


Hayat Bilgisi 2003


Sırlar Dünyası / Sır Kapısı 2002

Şu anda Kollama dizisinde Yiğit karakterini canlandırmaktadır.